DARWIN'S BOTANICALS İLE: BİTKİSEL BOYAMA VE İLERİ DÖNÜŞÜM ÜZERİNE

Kaynak: Instagram / @darwinsbotanicals

 

Merhaba! Sizi tanıyabilir miyiz? Darwin’s Botanicals nasıl doğdu ve hikayesi nasıl ilerledi?

Merhaba, ben bir doğal boyamacı ve Darwin’s Botanicals markasının kurucusuyum. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği bölümde doktor adayıyım.

Aslında Darwin’s’in hikayesi bir çiçekçilik macerası ile başladı. Şehirde yaşayan biri olarak, doğaya yakın olmak istiyor ve doğa ile iç içe bir işe yapmayı hayal ediyordum, bunun üzerine de çiçekçilik eğitimi almaya karar vermiştim. Ancak eğitim boyunca kendimi, tüm ihtişamı ile tasarlanan çiçeklerden çok, solduğu ya da tasarımda güzel durmayacağı için atılan yeşillik ve çiçeklere yakın hissettim. Bir süre sonra bu his beni o kadar ele geçirdi ki onları nasıl yaşatabileceğimi araştırmaya başladım ve böylece aslında Anadolu topraklarının unutmaya yüz tutmuş zanaatlerinden biri olan doğal boyama ile tanıştım. Bitki ve çiçekler dışında birçok gıda atığından da renk elde edebileceğimi; bu renklerle kumaştan, kağıda birçok doğal malzemeyi boyayarak bu atıkları ileri dönüştürebileceğimi öğrendiğimde bir daha asla vazgeçemedim. 2017 yılında ise Darwin’s’i kurmaya ve daha fazla atığı dönüştürerek, daha çok insana bu dönüşümün hikayesini anlatmaya karar verdim.   

 

Kaynak: Instagram / @darwinsbotanicals

 

Darwin’s ürünlerini biraz sizden dinleyebilir miyiz? Onları farklı kılan nitelikler, başlangıçtan itibaren geçtikleri aşamalar...

Darwin’s’te, %100 doğal elyafları, hiçbir kimyasal kullanmadan, tamamen doğadan, bitkilerden ve gıda atıklarından elde ettiğimiz renklerle tek tek elde boyuyoruz. Tüm süreç boyunca doğadan minimumda almak en büyük üretim prensibimiz. Mümkün olan her zaman yağmurlardan biriktirdiğimiz sularla ve eğer mevsim müsaitse güneş ile boyama yapıyoruz. Bütün bu sürecin sert kimyasallardan arındırılmış olması, defalarca kullanılarak yorulan boya kazanlarımızla vedalaşma vakti geldiğinde ve bu boyalar yeraltı sularına karıştığında çevreye zarar vermemelerini sağlıyor. Buna ek olarak doğal elyaflar da doğanın renkleri ile boyandıkları için doğada tamamen çözünebiliyorlar. Burası aslında genellikle çok gözden kaçan bir nokta, genel algı eğer bir elyaf doğalsa onun rahatlıkla doğaya karışabileceği yönünde. Oysa içerisinde özellikle azo kimyasallar olan boyalarla renklendirilen elyaflar %100 doğal da olsalar doğada çözünemiyorlar. Dolayısıyla tüketim tercihlerimizi yaparken aldığımız kumaşın boyası düşündüğümüzden çok daha önemli.

Elbette bitkilerin ve gıda atıklarının içlerinde barındırdıkları boyar madde oranları da mevsimden mevsime ya da o bitkinin nerede, nasıl bir toprakta yetiştiğine dayalı olarak da değişiklik gösteriyor. Bu demek oluyor ki biz istediğimiz kadar kendi formüllerimizi geliştirelim, bizim müdahale edemeyeceğimiz birtakım değişkenler, renklerimizin de değişmesi anlamına geliyor. Süreç üzerinde hiç kontrolümüz yok diyemeyiz ancak bu kontrol ancak bir yere kadar olabiliyor. Ancak açıkçası bu kontrollü kontrolsüz bizim oldukça sevdiğimiz ve sürprizlere yer açan bir durum. Böylece ortaya her biri kendine has farklılıklarla dolu Darwin’s’ler çıkıyor, tıpkı doğadaki tüm canlılar gibi.

 

 

Kaynak: Instagram / @darwinsbotanicals

 

Bitki ve meyvelerden farklı farklı renkler elde etmek, kendinize özel reçeteler yaratmak... İşin muazzam bir yaratıcılık ve hayal gücü boyutu var. Nelerden ilham alıyorsunuz?

Direkt doğanın kendisi ile çalışınca, ilhamın kaynağının da doğa olması kaçınılmaz oluyor. Aslında doğadan hem çalışma prensibimiz hem de tasarım dilimiz açısından ilham alıyoruz. Boya yaparken, doğadaki döngüselliği, atık olmamasını kendi iş yapış şeklimize adapte etmeye çalışıyoruz. Kullandığımız her türlü malzemeden maksimum fayda sağlamak için çalışıyor, onunla vedalaşmamız gerektiğinde de en az atık olacak şekilde bunu gerçekleştirmeye gayret ediyoruz.        

Renkler ve tasarımlar konusunda ise doğa bizi bambaşka bir şekilde yönlendiriyor. Doğal olanın, kendi dünyasında, bir yandan kendine has bireyselliğini ve orijinalliğini korurken bir yandan da etrafındakilerle uyum içinde, göze batmadan, ben buradayım diye bağırmadan var olabilmesi hep çok büyüleyici geliyor. Etrafındakilerle birebir aynı gözüken bir yaprak, biz onu görmek için yakınınıza gittiğimizde, bütün bireysel güzelliği ile görünür oluyor. Ve onu bir kere gördükten sonra unutmak gibi bir şansınız da olmuyor, adeta onun büyüsüne kapılıyorsunuz. İşte bu etrafı ile hem uyum içinde hem de detaylarda etrafındakilerden tamamen farklı olma hissi Darwin’s’in de renklerinden, tasarımlarına kadar her noktaya yansıyor.

 

Kaynak: Instagram / @darwinsbotanicals

 

Sizce doğal boyama, kimyasal boyama ile kıyaslandığında neden daha az tercih ediliyor?

Bunun en temel sebebi, 18. yüzyıl sonrası doğal boyaların yerini sentetik boyalara bırakması ile aynı sebep. Kimyasal boyaların erişilebilirliği çok daha yüksek, buna bağlı olarak maliyetleri çok daha düşük; onlarla büyük hacimlerde üretim yapmak çok daha hızlı; renklerde standardı yakalamak ise çok daha kolay. Oysa doğal boyalarda olmazsa olmaz temel üretim prensibi sabır. Sabretmediğiniz sürece bitkilerden doğru şekilde renk elde edebilmek ve bu renkleri doğru şekilde elyaf ile buluşturabilmek neredeyse imkânsız. Bütün bunlar alt alta gelince de doğal boyalar, özellikle hızlı moda markaları tarafından, tercih edilmiyorlar. Ancak kimyasal boyaların tercih edilmesinin dünyamıza olan maliyeti de çok yüksek. Tekstil endüstrisi sene boyunca küresel olarak satılan kumaşların boyası için 8000 farklı sentetik kimyasal kullanıyor. Dünya Bankası verilerine göre endüstriyel kirliliğin %20’si kumaş boyama esnasında gerçekleşiyor, sadece Çin’de yeraltı sularının %90’ı kirli ve bu sudaki toksik kimyasalların 72 tanesi kumaş boyamaya ait.  

 

Kaynak: Instagram / @darwinsbotanicals

 

#kimininçöpükimininhazinesi hashtag’inizi çok seviyoruz! Bu güzel ifadeyi biraz detaylandırabilir misiniz?

Aslında bu hashtag iş yapış şeklimize adapte etmeye çalıştığımız doğanın döngüsünün bir ifadesi olarak hayatımıza girdi. Doğada atık diye bir kavram yok, atık çok insanlarla ve insanların yaşayışı ile ilgili bir problem. En basitinden doğada, solan ve çürüyüp düşen bir yaprak, toprağa karışıp besin olur. Biz de şehir hayatındaki bu dev atık problemine bu gözle yaklaşmaya çalıştık. Organik bitki ya da gıda atıklarını çürümeye terk etmek yerine onlara yeni bir rol ve farklı bir formda da olsa daha uzun bir ömür vermek istedik. Bu sürecin adına da kiminin çöpü kiminin hazinesi dedik. Bu hashtag şu anda her ne kadar sadece boyama sürecini temsil ediyormuş gibi gözükse de hayalimiz gelecekte çok farklı ileri dönüşüm projelerini de bünyesinde barındırması.   

Sizce daha atıksız ve daha sürdürülebilir bir dünyaya giden yolda, bilinçli bir tüketici olmak adına nelere dikkat etmeliyiz?

Doğa, kendisini yenileyebilen ve ondan aldıklarımızı yeniden yerine koyabilen bir sistem. Ancak bizim durumumuzda problem tüketim çılgınlığı ile doğayı tüketme hızımızın, onun kendisini yenileme hızını çoktan geçmiş olmasından kaynaklanıyor. Bu da gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakları da bizim tüketmemiz anlamına geliyor. Dolayısıyla bizce bu yolda atılabilecek en güzel adım minimumda tüketmek ve mümkün olan her zaman ileri dönüşümü desteklemek. Böylece sıfırdan bir şeylerin üretilmesi yerine, hali hazırda üretilmiş olanların yeni bir fonksiyon kazanarak değerlendirilmesine olanak sağlamak. 

Çok teşekkür ederiz!