HIZLI MODA ENDÜSTRİSİNİN GERÇEK MALİYETİ

Kaynak: Unsplash.com | Francois Le Nguyen

 

Arkadaşlarınızla buluşmaya gideceksiniz. Üstünüze hızlıca bir kıyafet geçirip evden çıkmak üzere odanıza gittiniz. Epey sade giyineceksiniz; öyle simli, pullu parçalar zaten pek olmaz gardırobunuzda. Eliniz oldukça basic, beyaz bir pamuklu tişörte gitti. Tabii, bir de onu kombinleyeceğiniz jean. İkisini de üzerinize geçirdiniz, hazırsınız. Şimdi işin arka planına bakalım: Üzerinizdeki tişört pamuk, bu yüzden üretilirken büyük bir miktarda su ve böcek ilacı kullanımı gerektirdi. Tam olarak 2.700 litre su. Kot pantolonunuz ise üretilirken 3.781 litre suya ihtiyaç duydu. Evet evet, yanlış okumuyorsunuz. Üzerinizdekilerin doğaya maliyeti bununla sınırlı değil elbette: Üretim süreçlerinde ortaya çıkan karbon salınımından, kumaşların boyanması sırasında ortaya çıkan atık su miktarından, her iki parçanın da hızlı moda endüstrisinin bir getirisi olarak birkaç yıl içinde ‘giyilemeyecek’ duruma geldikleri için birer atığa dönüşeceklerinden bahsetmiyoruz bile. Evet, böylece hızlı modanın dünyaya gerçek maliyeti ile ilgili ufak bir giriş yapmış olduk. Bu daha başlangıç…

Hızlı modanın gerçek maliyeti dediğimizde, önümüzde birbiri ardına onca kapı açılıyor: doğaya olan maliyeti, insanlığa olan maliyeti, insan bedenine olan maliyeti ve dahası. Bunlardan ilki, kıyafetlerin üretim sürecinde meydana gelen muazzam miktarlardaki toplu su tüketimi. Hazır giyim sektöründe her yıl, yaklaşık 93 milyar metreküp su tüketiliyor! Dünyanın kaynaklarının, özellikle su kaynaklarının yoğun ve sorumsuz bir şekilde kullanıldığı bir sektör bu ve satın aldığımız her hızlı moda ürünü bu sektörü büyütüyor.

 

Kaynak: Unsplash.com | Thomas Millot

 

Su tüketiminin hemen arkasından, karbon salınımı geliyor ve aslında tüm durumu tek bir cümleyle özetlemek mümkün: Hızlı moda endüstrisi, küresel karbon birikiminin yaklaşık olarak %10’undan sorumlu. Petrolden sonra hemen ikinci sırada. Üstelik, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının %50’den fazla artması bekleniyor yani gidişat da hiç iyi değil. Nasıl oluyor derseniz: Kıyafetlerimizin büyük çoğunluğu aslında polyester, akrilik ve lycra gibi fosil yakıtlardan yapılan petrol bazlı içeriklerden oluşuyor. Yani karbon salınımı daha döngünün ilk aşamasında, üretimde başlıyor ortaya çıkmaya. Bu malzemelerin her yıkamada ardında bıraktığı mikroplastikler ve mikroplastiklerin okyanuslarda yarattığı plastik kirlilik de cabası. Bu kadar da değil: hızlıca ve uygun fiyatlı üretilmesi istendiği için daha dayanıksız malzemeler ile üretilen hazır giyim ürünleri, oldukça kısa olan kullanım ömürlerini tamamladıklarında doğrudan çöpe atılıyorlar. Sonuç: tekstil atıklarından oluşan devasa çöp yığınları. Bu yığınlara ne oluyor dersiniz? Toplu olarak yakılıyorlar ve yine, korkunç miktarlarda karbondioksit gazı salınımına sebep oluyorlar.

Hızlı moda endüstrisinin tüm süreçlerinden ve imalat yöntemlerinden etkilenen bir faktör daha var tabii: bedenimiz. Cildimiz, üzerine değen hemen her şeyi emme özelliğine sahip ve buna kıyafetlerimizin içerdiği kimyasallar da dahil. Bu kimyasallar, çeşitli toksik, kanserojen ve hormon bozucu maddeleri barındırıyor. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, 20 farklı tekstil markasından (içlerinden bazıları günümüzün moda devleri) test edilen ürünlerin %63’ünde tehlikeli kimyasallar buldu.

 

Kaynak: Unsplash.com | Matthew Hamilton

 

Su kullanımı, karbon salınımı, tekstil atıklar, cilde etkisi gibi pek çok başlığa değindik ve hızlı modanın gerçek maliyeti ile ilgili söyleyeceklerimiz bitemiyor, ele almamız gereken bir büyük başlık daha var: adil olmayan çalışma koşulları. Dünyanın birçok gelişmekte olan ülkesinde emeğin sömürüldüğünü ve işçi haklarının ihlal edildiğini görüyoruz. Bugün dünyada kabaca 40 milyon hazır giyim işçisi var ve çoğu hak edilenin çok altında maaşlarla, çok kötü şartlarda çalışıyorlar. En basitinden, uzun ve yoğun kimyasal işlemlerden (giysilerin boyanması, ağartılması gibi) geçen hızlı moda ürünlerinin bu kişiler üzerinde ağır hastalıklar ve hatta ölümlere sebebiyet verdiğini biliyoruz.

 

Kaynak: The New York Times

 

İşleyiş içerisinde yalnızca sağlık özelinde değil, işçi güvenliği ile ilgili de büyük boşluklar var. Rana Plaza Olayı’nı duymuşsunuzdur. 2013 yılında Bangladeş’te, Rana Plaza’nın çökmesi sonucunda 1133 tekstil çalışanının hayatını kaybettiği, 2000 işçinin ise yaralandığı bir facia. Korkutucu olan şu ki, sonradan tekstil işçilerinin binanın içinde çatlaklar olduğuna dair yetkilileri defalarca uyardığı ve bu uyarıların ciddiye alınmadığı ortaya çıkıyor. Korkunç bir vurdumduymazlık söz konusu.

Elbette hızlı modanın gerçek maliyeti hakkında sayfalarca yazmak, saatlerce konuşmak mümkün. İlerleyen yazılarımızda her bir konuyu etraflıca ele almayı hedefliyoruz.